18 Mart 2010 Perşembe

Roman/tik/ - Bölüm 1

Tekerleğin icadıyla uzaktan yakından bir ilgim olmasa da sık sık tekerlekleri düşünürüm. O gün de bir A kentinden B kentine yol alan araçlardan bahsetmeyi alışkanlık haline getirmiş hız problemlerinin aksine bir A kentinden diğer bir A kentine yol alan bir otobüsteydim. Rutin otobüs yolculuklarından biri olduğunu sanıyordum elbette bunun da. Her zamanki gibi kafamda durmadan dönen düşünceleri susturup normal hava ve yol şartlarında yedi saat süreceği söylenen yolculuğun hiç değilse bir kısmında uyumaya çalışıyordum.

Yine uyuyamadım haliyle ve şimdi bütün yazılanlar geri alınmalıydı. Yok, kaza ve kaderden bahsedecek değilim burada ama anladım ki başlamak istediğim yer burası da değil. Biliyorum, yazar kaprisi olarak algılayacak ve bu kitabı elinden bırakmaya meyil edeceksin okuyucu… Oysa ki ben bir yazar değilim. Öyleyse nedir bu sayfalar dolusu diyeceksin, anlatacağım, bekle...


O gün ben de anlamamıştım. Her zamanki kırgınlıklarımdan biri sandım onu da, bir kapıdan içeri girdim ve nefesimi tuttum, onu gördüm; onu gördüm, nefesimi tuttum. Hangisi önce, hangisi sonra oldu bilmiyorum; ben sadece her ikisini de yaşadığımı biliyorum. Paramparça oldum, hiç sebebi yokken.

Bazen o otobüste giderken bir anda aslında başka biri olduğumu ve bunların hepsini uydurduğumu düşünüyorum ya da kim olduğumu hatırlamıyorum. Sebebi sürekli içinde bulunduğum o teknik kaygı belki de: kurgulama tutkusu. Buna kendimi kaptırıp o koltukta hayatıma bakıp kurgudaki aksaklıkları bir bir seçiyor ve düzeltiyorum; kendimce... Psikiyatride bu duruma verilen bir çok isim olabilir; ama kayıtlı vakaların hiçbirine uymadığımı bilecek kadar hakimim, kurguya.


Bir romana böyle de başlanmaz ki… “Bana ne?” deyip geçtiğinizi, sinirle sayfaları hızla çevirip başka bir insanın acısından kaçmaya çalıştığınızı görür gibiyim; kendi acılarınız o kadar çok ki bir başkasınınkini de yüklenmek zor gelecek size. Kaçıyorsunuz… Peki…

0 yorum:

Yorum Gönder