22 Mart 2010 Pazartesi

Deniz İçin ya da Modern Bir Cehennem Monologu

"Nasıl büyüdüğümüzü bile anlayamadan çarçabuk geçiyor hayat." yazmış Deniz. Bence anlıyoruz, yol yol izler bırakıyor, beyazlamış saçlar kalıyor ardında... Karakalem çizdiklerimizi Milan marka silgiyle blurlaştırıyor, unutmuş numarası yapıyor, yeni ve temiz bir sayfaymışçasına yeniden eskizler çizmeye başlıyoruz, sonra karışıyor çizgiler. Geride bırakılmış bir sürü karalama... Birileri adına "hayat" demiş diye inanıyoruz biz de. Oysa ne demişti Sartre: "Başkaları cehennemdir.".
Zamanında yaratılmış cehennemlerin kalıntıları üzerine yeni yeni cehennemler inşa ediyoruz ve başkalarının cehennemlerine komşu oluyoruz. Ne olduğunu anlamadan çok bilinmeyenli okullara gidip yine o başkalarının gerekli gördüğü şeyleri ezber edip bir baltaya sap oluyoruz ya da durun yahu, biz öyle sanıyoruz. Bizim bir şey olduğumuz yok, olduruluyoruz, baktılar ki olmuyor öldürülüyoruz.
Aşık oluyoruz, bir nevi modern cehennem ortaklığı... Kandırıyor, kandırılıyoruz. İki kanmış, kişisel cehennemimize ikimizin de en iyi (sandığımız) parçalarını alacağını umduğumuz yeni cehennemlikler katıyoruz. Tabii onların fikrini almıyoruz, zira yaşadığımız cehennemi başkaları da yaşasın, benciliz; vurguluyorum, sencil ya da oncul değil; bizcil, sizcil hiç değil. Hatta Türkçede ve Nostratik Teori'nin akraba gördüğü veya görmediği hiçbir dil ailesinde böyle kelimeler de yoktur, olamaz, birkaç harfle de olsa kalıbımı basarım. Nostradamus da bunları hiçbir kehanetinde söylememiştir.
Velhasıl lafı uzatmayalım. Karakalem blur çizgiler, yol yol beyaz saçlar, komşu ve kişisel cehennemler, kandırmış, kandırılmış ve kanmışlar, hepimiz bir gün ölüyoruz. Nereye mi gideceğiz? Aslında şimdi durduğumuz yerden çok da farklı bir yere değil. Bildiniz mi?
Evet.
Cehenneme...
(Ve ölünce denize atmayı unutmayın...)