30 Nisan 2007 Pazartesi

Yarım Kalmış Masallar Anlatıcısının Eski Şiirleri

ARAYIŞ

Dün gece yine sokaklarda şiir aradın,
Belliydi, yaralıydın,
Usul usul seni izledim ben de,
Fark etmedin, dalgındın.
Islık çalmaktan korkar olmuştun,
Gülmeyi zaten çoktan unuttun,
Gözlerinde yaşlar vardı
-kimsenin göremediği-
O akşam hiç olmadığın kadar çocuktun…
Gölgeler arasında koşup durdun,
Bilmediğin caddelerde kayboldun,
Sönmeye yüz tutmuş sigaranın ışığında
İlk defa bu kadar buruktun…
Pes ettin, şehrin bütün ışıklarını ardında bıraktığında,
Sendeledin bir gölün sessiz kıyıcığında,
Sükûtu dinledin toprağın kucağında,
Yok oldun sonsuz fırtınanın girdabında,
Dün gece yine sokaklarda şiir aradın…


ÇOCUKLUĞUMUN PEŞİNDEYİM

Küçükken dedemin kucağında gezdiğim caddelerden,
Tek başıma geçiyorum şimdilerde.
Sokaklar aynı, yollar rutin,
Bir tek insanlar yaşlanmış, bir de resmim…
Şu gülen çocuk ben miyim?
Büyüdükçe yitip gidiyor saflığı insanın…
Ne dedem var elimden tutan
Ne de ben eski benim…
Bomboş duvarlar bile haykırıyor yalnızlığımı
Ve diğer kaybolanlar, anılarım…
Sevdiklerim yok yanımda,
Masallarsa yalanmış,
Kırık bir bebek var kucağımda
Bir de albüm sararmış…
Yeniden döner miyim o günlere, yazık…
Renkler sarmıyor etrafımı artık,
Parlamıyor gözlerim, nerede çocuk yüreğim,
İşi gücü bıraktım, çocukluğumun peşimdeyim.



MONOLOG
Geriye ne kalır bilir misin hayallerden;
Ağlamaklı ben, dalgın sen,
Bir de silik bir resimde mağlup gülümseyen o, ben ve sen…
İlk zamanlar her olay bir öyküyü,
Her öykü bir şarkıyı
Ve her şarkı neşeli bir günbatımını izlerdi,
-Kuşlar göçerken-
Şimdiyse her olay bir kavgayı,
Her kavga bir yalanı
Ve her yalan dumanı izliyor,
-Viraneyi gizleyen-
Geriye ne kalır bilir misin hayallerden,
Ne o ne sen ne de ben,
Bir tek bir şiirde yaşayan o,ben ve sen…
-Zaman akarken-
Günler geçer, fotograflar eskir, şiirler unutulur
Ve hayaller karşımdaki çekmecede rehin durur.
Geriye ne kalır öğrendik hayallerden,
Aynalara akseden yorgun o, ben ve sen…
-Hayat biterken-


N…

Ben seni neden sevdim bilmiyorum,
Hiçbir zaman düşlediğim gibi olamadık sen ve ben,
Flütle hep ayrı notaları çaldık,
Islıkla hep başka şarkıları…
Yan yana yürürken hiç uymadı adımlarımız.
Ben seni nasıl sevdim bilmiyorum,
Belki de aynı heceyle başlıyordu soyadlarımız,
İkimizde alay ediyorduk ciddi şeylerle
“Ve yapamıyorduk aşkın tarifini”
Soruldukça bir yolunu bulup kaçıyorduk.
Ben seni nerede sevdim bilmiyorum,
Serin akşamüstleri kumsalda karşılaşıyorduk,
Bir ucunda sen, bir kuytuda ben,
Kumdan kaleler yapıp bozuyorduk,
Selamlaşmıyorduk.
Ben seni ne zaman sevdim bilmiyorum,
Sessiz gecelerde bir hayali paylaşıyorduk,
Çocukça sevdaları yıldızlara anlatıyorduk,
Biraz korkak, biraz hüzünlü, biraz sıcak;
Bir sırrı saklayıp, sorgulamıyorduk.
Ben seni neden sevdim bilmiyorum,
Hiçbir zaman düşlediğim gibi olamadık sen ve ben,
Hep söylenemeyende karşılaştık.
Ne sen ne de ben masallara inanacak yaştaydık,
Kim bilir belki bu yüzden oturduk bir masal yazdık…
Bir masalda yaşadık.
Gerçek değildi hikayemiz,
Ama sevdim, biliyorum.



ÖLMÜŞ GİBİ

Bir zamanlar öyle çocuktu ki…
Ruhuna inanırdı.
Şimdiyse tanınmazdı.
Tanımlanamazdı.

Adeta;
Ölmüş gibiydi,
Yüreğini bu şehre gömmüş gibiydi…
Gözyaşları kırkikindi parçaladı kaldırımları
ve yalnızlığı şehre dalga dalga yayıldı…
Yılların kararttığı gözlerinde suskunluğun pırıltıları,
Örseledi anılarını
Kumdan kalelerini hapsetti bir saate
ve zamanın avuçlarından kayışını seyretti tane tane.
Ellerinde darmadağın kırgınlıkları,
Sesinde sessizliğin hüzün tınısı,
Ölmüş gibiydi,
Yüreğinin sesleri susmuş gibiydi.
Ne istediğini bulmak için çok geçti zaman
ve geçti yolunu aydınlatan ışıklara bakmadan,
Ölmüş gibiydi, yüreğinin ışığı sönmüş gibiydi.
Gözlerindeki yıldız tarlasına dokundu bir lahza ve kuruldu
Susmuş gezegeninin ona susamış tahtına,
Gitmiş gibiydi,
Yüreğiyle şehri silmiş gibiydi.

Kimseler görmedi ben gördüm!
Ruhuna inanırdı.
Şimdiyse anlamsızdı.
Anlamlanamazdı.


RİA

Ria,
Sen yağmurun kızısın,
Üzerine kırkikindi kokusu sinmiş,
Savruldukça dağlıyorsun içimi,
Beni ateşe atma…
Ria,
Yağmur yürekli,
Gözlerine yeşil yansır kardelenler.
Beni ateşe atma…
Ria,
Yaşımız büyüdükçe küçülttük mutlulukları,
Bense sana bütün büyüklüğümce biriktirdiğim
Bir cep dolusu mutluluk getirdim.
Tut ellerimi,
Beni ateşe atma...
Ria,
Toprağın tek sevgilisi
Ay söndü gözlerinde
Beni ateşe atma…
Ria,
Gözlerinde sis buğusu
Mavi gökyüzünde yıldız tarlası,
Söndürme ışığımı,
Beni ateşe atma…
Ria,
Derin bekleyişlerin çocuğu,
Yoğun özlemlerimin en dem yeri
Susma,
Beni ateşe atma…
Ria,
Bütün kurak mevsimler
Seni seyreder yok olup giderken,
Damla damla düşerken,
Durma,
Beni ateşe atma…
Ria,
Gökkonuşlu
Sen bütün serzenişlerin coştuğu yersin
Ve bütün seslenişlerin boşluğa düştüğü
Dinle,
Beni ateşe atma…
Ria,
Yarım kalmış yalnızlığım,
Son susuzluğumun ilk zerresi,
Damla,
Beni ateşe atma…
Ria,
Gölgende git gide yitiyor yaz;
Oysa sen kayıp geçmişimin tek habercisiydin,
Yapma,
Beni ateşe atma…
Ria,
Bitmemiş şiirim,
Sözlerimin uzak yankısı, içbenim,
Onlar yoktu, sen vardın,
Çınla,
Beni ateşe atma…
Ria,
Her şeyin bir vakti vardı
Ve sen vakitsizliklerin tanrıçasıydın,
Akma,
Beni ateşe atma.
Ria,
Gitmelerin ölüm bana
Tut ellerimi,
Yeşil yansır kardelenler,
Bütün büyüklüğümce biriktirdiğim, ay söndü
Sis buğusu, söndürme ışığımı
Susma, durma, dinle, damla, yapma, çınla, akma...
Ölüyorum,
Ria,
Gitme...
Beni ateşe atma.



SENDEN SONRA

Senden sonra sahile vurmuş bir balığa döndüm ben,
Çırpınan ve etrafını kocaman gözlerle izleyen…
Anılarla avunulmuyormuş, daha iyi anlıyorum şimdi gözyaşlarını,
Uzaklara bakıp düşünürken…

Fark ediyor musun?
Devrik cümleler kurmaya alışıyorum gitgide,
Senden sonra ne kadar kırık dökük olduğumu görmek için
Belki de…

Senden sonra,
Her cümlemin sonunda üç nokta,
Söylenmiş ama aslında bitmemiş onca şey için…
Gözlerim doluyor, kaçıyorum kalabalıktan
İki kaçak bir boşlukta karşılaşırız diye,
Önceleri…

Tiyatro sahnesine çevirdim hayatımı,
Bir de oyun yazdım -müthiş tutulan-
“Monolog”
En ön sıradaki boş koltuğa bakıp duruyorum
Gelmemişsin bu gece de…
Senden sonra,
Yarıda kesip çekip gidiyorum.
Umutsuz…

Ağlayamadım senden sonra.
Sen ağlayanları sevmezdin çünkü.
Seni ağlarken görünce ben de fark ettim ağlayanları sevmediğimi
En çok da kendimden nefret ettim,
Galiba…

Renklerini sonbahar/d/a rehin bırakmış bir kelebeğim artık
Kanatlarım hep sen olmuştun,
Kırıldı…
Senden sonra…
Sen bir devri kapattın bende,
Adı “sen”…
Artık gökkuşağının renkleriyle değil, gölgelerle yaşıyorum
Ben…

Batmaya niyeti yok güneşin sanki,
Oysa ben, ölüyorum!
Senden sonra…
Ömrüm kaç mevsim bıraktı geride,
Gönlüm iklim değiştirmede…
Artık,
Son baharım…

Senden sonra…
Unutulmak mevsimindeyim
Ve alışmak…
“İçimde bir hüzün” diye başlıyordu şiir,
O hüzün sendin,
Alamadım kendimi kapılmaktan,
Senden sonra ben ilk kez bu kadar…
Senden sonra adımdır hüzün.



I. A.

29 Nisan 2007 Pazar

Senden Sonra

SENDEN SONRA
Senden sonra sahile vurmuş bir balığa döndüm ben...
Çırpınan ve etrafını kocaman gözlerle izleyen...
Anılarla avunulmuyormuş,daha iyi anlıyorum şimdi,
uzaklara bakıp düşünürken...
Merak etme iyi bakıyorum kendime...
Sırf sen istedin diye...
Tiyatro sahnesine çevirdim hayatımı,
bir de oyun koydum çok tutulan...
Başrole de kendimi koydum...
En ön sıradaki boş koltuğa bakıyorum,
gelmemişsin bu gece de, oyunu yarıda kesip gidiyorum...
Senden sonra iyice derbeder oldum...

Bana anlattığın hikayeyi hatırladın mı?
Hani kendini ifade edebilme savaşında,
insanın elinde sadece tırnak işareti kalmıştı ama
ne yazık ki içinde başkalarının sözleri olan...

haberin olsun, asi kelebeğin uçamıyor artık...
Renklerini kaybetti, kanatları kırıldı,
yüreğiyse zaten doğuştan yaralıydı...
Sen bir devri kapattın bende, adı 'sen'...
Artık gökkuşağının renkleriyle değil, gölgelerle yaşıyorum ben...

Sekizinci rengini buldum gökkuşağının, senden sonra...
Nasıl bir renk olduğunu sorma, tarif edememem...
Bildiğin, gördüğün tüm renklere benziyor sanki ama
gerçekten bambaşka...
O renk 'ben'im aslında...
Senden sonra düşünmeye başladım,
ne garip mevsim şu sonbahar;
ayrılık mı vuslat mı diye...
Anladım ki alışmak mevsimidir sonbahar, herşeye alışmak !
' İçimde bir hüzün' diye başlıyordu şiirimiz...
O hüzün sendin, kendimi alamadım kapılmaktan...
Senden sonra güneş hiç doğmadı hiç...
ama senden sonra yine de seveceğim seni !!

YARIM KALMIŞ MASALLAR ANLATICISI
 
Posted by Picasa

Manifesto - Can Dündar

Bavulları hep toplu durmalı insanın...
Bir gün telefonların hiç çalmayabileceği hesaplanmalı...
Tül perde arkasından misafir yolu gözlemekten vaz­geçmeli...
İhanetlere, terkedilmelere, bir başına bırakılmalara hazırlıklı olmalı...
Yalnızlığa alışmalı...

* * *

Çünkü "omuz omuza" günlerin vakti geçti. Dayanışma... günümüz borsasının değer kaybeden hisse senet­lerinden biri artık...
Bireyin keşif çağı, geride kı­rık dökük yalnızlıklar bıraktı.
Terörün bile bireyselleştiği çağdayız. Zaman, birlikten kuvvet doğurma zamanı değil; zaman, tek başına dimdik ayakta kalabilmeyi becerme zamanıdır.

* * *

İşte o yüzden alışmalı yalnız­lığa...
Sokaklar dolusu ıssızlıkla başbaşa yaşamayı göze almalı insan... Güvendiği dağlardaki karlara bakıp ders çıkarmalı... Hüzünlü bir şarkıyla paylaşı­lan gecelerde başım dayayacak bir omuz arama huylarından vazgeçmeli... Sofrada tek tabağa, tabakta az yemeğe alışmalı...
Romanlardan yalnızlığı yücelten paragraflar asmalı evin en görünür duvarlarına...
"Yalnızlık paylaşılmaz/ Paylaşılsa yalnızlık olmaz" dizeleriyle başlamalı güne...
Telesekretere "şu anda size cevap verebilecek kim­se yok" denmeli, "... belki de hiçbir zaman olmaya­cak..."
Cevapsızlığa, sessizliğe ısınmalı...

* * *

Oysa sessizlik haksızlığa alkıştır.
Haklılığın onuru yaşatır insanı... Susmanın utancı öldürür.
O yüzden en sessiz gecelerde ''doğruydu, yaptım"la teselli bulmalı insan...
Feryada komşuların yetişmemesine, soğuk duvar diplerinde sessizce ağlaşmaya alışmalı... Kendiyle he­saplaşmaya çalışmalı...
Gece yastıkla ağlaşmaya, sabah aynayla gülüşmeye, kendiyle hüzünlenip, kendiyle keyiflenmeye hazır ol­malı...
Hep başını alıp gidebilecek kadar cesur, ama hep kalıp savaşacakmış kadar gözü pek olabilmeli...
Sessizliği, sese dönüştürebilmeli...

* * *

Ve sırt çantasını her daim hazır tutmalı insan...
Yollarla barışmalı...
Yalnızlığa alışmalı...

Kent - Kavafis

KENT
"Başka diyarlara, başka denizlere giderim, dedin.
Bundan daha iyi bir kent vardır bir yerde nasıl olsa.
Sanki bir hükümle yazgılanmış bir çabam;
ve yüreğim sanki bir ceset gibi gömülmüş oraya.
Daha ne kadar çürüyüp yıkılacak böyle aklım?
Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam
burada gördüğüm kara yıkıntılarıdır hayatımın yalnızca
yıllar yılı yıktığım ve heder ettiğim hayatımın.
" Yeni ülkeler bulamayacaksın, bulamayacaksın yeni denizler.
Hep peşinde, izleyecek durmadan seni kent. Dolaşacaksın aynı sokaklarda.
Ve aynı mahallede yaşlanacaksın ve burada,
bu aynı evde ağaracak aklaşacak saçların.
Hep aynı kente varacaksın.
Bir başka kent bekleme sakın, ne bir gemi var, ne de bir yol sana.
Nasıl heder ettiysen hayatını bu köşecikte,
yıktın onu, işte yok ettin onu tüm yeryüzünde.
Constantino KAVAFIS