16 Mart 2010 Salı

Sihirli Ayna ile Kurbağa Prens

Ne varmış ne yokmuş. Külkedisi’nin arabası balkabağına dönmeden, Hansel’le Gratel ekmek kırıntılarının peşine düşmeden kötü kalpli cadı tarafından kurbağaya çevrilen yakışıklı prensin hikayesini bilirsiniz.
Bizim Kurbağa Prens öyle küçük oyunlarla gerçek bir prensesten gerçek bir öpücük elde edemeyeceğinin nihayet farkına varmış ve yollara düşmüş. Ne az ne uz gitmiş aslında, bakınırken yakınlarda bir dere görmüş. Ümitsizlikle dere kenarında kendine kendi gibi pörtlek gözlü, hafif topluca; kısaca boyu boyuna, huyu huyuna bir kurbağa prensescik bulmaya iyiden iyiye karar vermiş aranırken derenin içinden cılız bir ses duymuş:
- Bir varmış,
Bir yokmuş.
Kurbağacık etrafa, sağa sola bakınmış; ama kimseyi görememiş. İncecik sesiyle:
- Bana mı dediniz? Demiş.
- Bir varmış,
Bir yokmuş.
“Bütün bu hallere düştüğüm yetmezmiş gibi şimdi de kendi kendime masal anlatıyorum. Ne rezillik!” diye o kendi kendine söylenedursun, ses yine duyulmuş:
- Yine mi aynı mesele,
Evvel zaman kalbur saman,
Hep bunlardır anlatılan,
Benim de var bir geçmişim,
Sanki sihirli ayna olmayı ben mi seçmişim?
Kurbağa Prens konuşanın bir başkası olduğunu anlayınca çok sevinmiş, dereye doğru eski bir dostu görmüşçesine eğilmiş.
- Siz Pamuk Prenses’in üvey annesinin sihirli aynası olabilir misiniz? Belki de siz beni düştüğüm bu durumdan kurtarabilirsiniz, demiş.
- Doğru ya, Pamuk Kız’la üvey anne…
Yıllardır hep sordular bana,
“Ayna ayna söyle bana!”
Hep gerçeği gösterdim ben,
Ama kimse sormadı beni bana.
- Hiç merak etmemiştim gerçekten, demiş Kurbağa Prens. Sahi, ayna kardeş tanışalım. Ben yakışıklı, hayır prens, esasen Kurbağa Prens… Herhalde masalımı duydunuz, demiş.
Ayna:
- Masalını duydum ama
Ben de varım bu masalda,
Diyorlar ki ayna ayna,
Benim de var bir masalım,
Neden yok ki kendi adım?
- Madem dertlisin anlat bakalım, demiş Kurbağa Prens. Ben masalları severim.
- Aslında bu masalın en yalnızı benim,
Güzellerle dolu etrafım ama ne yazık ki mermerim,
Yok ki benim başka eşim.
İzin verin anlatayım,
Kimim neyim söyleyeyim,
Benim de var bir masalım,
Bildiğimce aktarayım.
Bunun üzerine ayna sesini değiştirerek anlatmaya başlamış:
- Bundan çok çok daha uzun seneler evvel, çok çok bir uzak ülkede, Narkissos adında bir delikanlı yaşarmış; bir ırmak ile bir perinin oğluymuş. Öyle güzel, öyle göz alıcıymış ki onu gören herkes, hatta tanrılar bile ona aşık olurmuş. Ama Narkissos aşktan hiç anlamayan, bencil bir delikanlıymış; kendinden başka kimseye gönül vermezmiş. Onu sevip de derdinden perişan olanlar toplanıp tanrılara şikayete gitmişler. Evrende kendilerinden daha güzel bir varlık bulunmasına tahammülü olmayan bir iki tanrının da ısrarıyla Narkissos’un cezalandırılmasına karar verilmiş ve ona bir tuzak hazırlamışlar. Narkissos birgün derede kendi aksini görmüş ve ona aşık olmuş, sonra da dereye atlamış ve boğulmuş. Vücudu çürümüş, yerinde göze benzer bir çiçek bitmiş ve bu çiçek bütün güzellere baygın baygın bakar olmuş.
Bu kadar anlattım sanmayın tamam,
Ölünce bu güzel insan,
Ne kalbur var ne de saman,
Anlatayım tastamam, deyip yine sesini değiştirerek anlatmaya devam etmiş:
- Zeus, onun gibi bir güzelin bu dünyadan yok olmasına çok üzülmüş ve onun anısına sihirli bir ayna yaptırmış, bu ayna kendisine sorulduğunda konuşur ve dünyadaki bütün güzellerin yerini bulup gösterebilirmiş. Ayna, Narkissos’un akrabalarına miras olarak verilmiş ve yüzyıllar boyu elden ele dolaşmış.
İşte benim sihrim buradan,
Gördüklerim değil yalan,
Güzelliğinden emin olan,
Korksun bundan, korksun bundan.
Gördüğüm hep onun çok güzel olduğuydu,
Kalbini ise bir boşluk doldururdu,
Aslında ne kötüydü ne de sevgisiz,
Güzelliği çelmişti aklını, belki biraz bilgisiz.
Bütün eğlencesi bendim, yoktu başka sırdaşı,
Kırılmıştı köşkünün rengi solmuş sırçası.
Sihirli bir güzellik her gören büyülenir,
Ama kimse sevmez onu, hiç bilmez ki niyedir,
Kalbi biraz kibirden fazlasıyla kararmış,
Yalnız ve acıyla hem solmuş hem sararmış,
Kurtulunca Pamuk Prenses o zehirli elmadan,
Girdi kara odaya deliliği abarttı.
Hiç açmaz ki kalbini,
Bu, aynanın sancısı.
Tacı tahtı boş verdi, güzelliği bıraktı,
Güzellerin peşinde, çok hayatlar karartı.
Sen de onlardan birisin işte Kurbağa Prens.
Bu duyduklarını sadece masaldan ibaret sanıp da öyle dinleyen Kurbağa Prens duyduklarına inanamamış, sinirle:
- Demek öyle, demiş. Peki, seni nasıl burada bıraktı?
Ayna:
- Bir gün aldı beni karşısına sorgusuz,
Baktı bana uzun uzun korkusuz,
Kaldırdı yerimden ağırlığıma aldırmadan,
Attı beni dereye hiç pişmanlık duymadan.
O günden beri ben de sevmez oldum onu,
Anladım ki iyileşmez, kötülük onun yolu.
Beni buradan kurtarırsan sevgili Kurbağa Prens,
Gösteririm senin gerçek yüzünü,
Sihrim bozar belki üzerindeki büyüyü.
Kendine kurbağalığı yeni yeni kondurmaya başlayan prens: “Artık alıştım; ama bu şansı da geri tepmek olmaz.” diye düşünmüş ve aynayı kurtarmak için suya atlamış. Suyun dibine inince yosunlara takılmış olan aynayı görmüş, kocaman aynayı kurbağa kadar canıyla hareket ettirmeye uğraşmış. Masal bu ya, ayna birden tekrar parlamaya başlamış ve aynada kendi aksini gören kurbağa prens sudan Yakışıklı Prens olarak çıkmış dışarı, elinde aynasıyla beraber. Derenin etrafında yeniden nergisler açmış. Bu dere Narkissos’un düştüğü dere olduğundan nergis çiçekleri o zamana kadar sadece o bölgede görülürmüş.
Ayna, prensle beraber yollara düşmüş. Kraliçe’nin kötülüğünün değdiği herkesi düzeltmeye adamışlar ömürlerini. Gittikleri her yerde nergisler açmış, nergis çiçeği dünyaya böyle yayılmış. Keloğlan’a sırma saç, Yedi Cüceler’e üç karış boy veren prens Boyuna Uzayan Burunlu Kız’ı eski güzelliğine kavuşturduktan sonra onunla evlenmiş; üç büyük burunlu ama güzel kız çocukları, iki de kurbağacıkları olmuş. Sihirli aynayla beraber sonsuza dek mutlu yaşamışlar.